Tarihî Macar Krallığı’nın bölünmesine sebep olan ve günümüzde de geçerliliğini koruyan Trianon Barış Antlaşması bundan tam yüz yıl önce 4 Haziran 1920 tarihinde imzalandı. Macarlar için Birinci Dünya Savaşı’nı noktalayan bu antlaşma Macar kamuoyunda büyük bir infial yarattı. Antlaşma ile sahip olduğu toprakların üçte ikisini kaybeden Macarların elinde bugün sahip oldukları topraklar kaldı.
Birinci Dünya Savaşı’na Almanya, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan’ın yanında katılan Avusturya-Macaristan savaştan mağlup olarak ayrıldı. Ateşkes hükümleri uyarınca Macar ordusu kendi sınırlarına çekilmek, elindeki silahları ve uçakları teslim etmek zorunda kaldı; donanması lağvedildi. Savaşın ardından dünya barışını tesis etmek üzere Paris’te bir konferans toplandı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bölünmesiyle Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi küçük bağımsız devletler yaratıldı. Antlaşma yapılırken ABD Başkanı Wilson’un self determinasyon (bir bölgede egemenliğin çoğunluğu oluşturan unsura verilmesine yönelik bir halk oylaması) ilkesi göz ardı edilerek Macarların yoğunlukta yaşadığı bölgeler Macaristan’ın komşuları arasında paylaşıldı: Macaristan’ın güneyindeki Voyvodina bölgesi Yugoslavya’ya, kuzey Macaristan Çekoslovakya’ya, tarihî Transilvanya (Erdel) bölgesi ise Romanya’ya verildi. Macaristan’ın denizle olan bağlantısı kesildi; Avrupa’nın ortasına hapsedilerek etrafı tarihsel mücadele içinde olduğu rakipleriyle çevrelendi.
Osmanlı Devleti’nin 10 Ağustos 1920 tarihinde imzaladığı Sevr Barış Antlaşması ile Trianon Antlaşması’nın yapılış amacı ve maddeleri açısından benzeşen yönleri bulunmakla beraber aralarındaki fark daha belirgindir: Trianon yürürlüğe girerken, Sevr ölü doğmuş bir antlaşma olarak kaldı; Türk milleti bu antlaşmaya karşı direndi. Bu sebepten ötürü, Macar kamuoyunda Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu’da başlayan Millî Mücadele ilgiyle takip edildi. Türkler de adaletsiz bir antlaşma olduğunu düşündükleri Trianon’un yıkıcı etkilerinden mahvolan Macar milletinin yanında oldular: Atatürk, 1923 yılında Macar Meclisi’nde okunan telgrafında “Doğruluk, metanet ve nefisten fedakârlık zafere ulaştırır. Orada, Tuna kıyısında acı çeken kardeş halkın geleceğine inanıyor ve güveniyoruz. Ümitsiz olmayınız; zira gelecek, arzu ve imanı olana vaat olunmuştur” dedi. Yine 1933 yılında kendisini ziyaret eden Macar heyetine hitaben yaptığı konuşmada bir milletin büyüklüğünün arazisi ve nüfusuyla değil; medeniyeti, kültürü ve yüksek nitelikleriyle ölçüldüğünü söyleyerek Macar milletini övdü.
İki savaş arasındaki dönemde kaybettiği toprakları yeniden elde etmek için yoğun bir siyasî, askerî ve kültürel mücadeleye giren Macarlar, 1930’lu yıllarda sırtını dayadığı Nazi Almanyası ile iyi ilişkiler geliştirerek bu amacına kısa süre de olsa ulaşmayı başardı. Birinci ve İkinci Viyana Tahkimleri ile kaybettiği toprakları yeniden elde etmelerine rağmen İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Sovyet ordusunun Macaristan’a girmesiyle sonuçlanan savaşın sonunda yapılan düzenlemeyle tekrar Trianon ile belirlenen mevcut sınırlarına çekilmek zorunda kaldılar.
Yapılan güncel bir kamuoyu araştırmasına göre halkın yüzde 85’i bu antlaşmayı Macar milletinin başına gelmiş en büyük felaket olarak nitelendirmektedir. Günümüzde Macaristan’da Trianon için yürüyüşler ve anma etkinlikleri düzenlenmekte; antlaşma neticesinde kaybedilen toprakları sembolize eden anıtlar dikilmekte, konuyla ilgili belgeseller ve sinema filmleri çekilmekte, antlaşmanın anısı milletin nezdinde canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Basında Macaristan’ın yurtdışında yaşayan Macar azınlıkların durumunun iyileştirilmesine yönelik taleplerinden ötürü komşularıyla sıklıkla sorunlar yaşadığına ilişkin haberler çıkmaktadır. Başta Romanya olmak üzere komşu ülkeler Slovakya ve Sırbistan, Macar hükümetini kendi içişlerine karışmakla eleştirmektedir.